U T A N M A
K
Utanmak,
insanlara mahsus bir davranış biçimidir.
İster
istemez yapılan yanlış veya hatalı hareketlerimizi, daha sonra fark ederiz.
Pişmanlığımızı ya sözlerimizle ifade ederiz, ya da rengimizle…
Böyle
durumlarda genellikle yüzümüz kızarır.
“Kızarmasını bilen ve
kızarabilen tek mahlûk insandır”.
Bilerek
ve isteyerek yapılan olumsuz hareket ve davranışlarda, kimsenin yüzü kızarmaz.
Çünkü, kişi bunları zaten sebep-sonuç ilişkilerini bilip gözeterek yapmıştır.
Olumsuz, kötü davranışları yapmaya alışık olanın yüzü, tükürseniz dahi
değişmez. Üstüne üstlük bir de “eyvallah” der. Yani bu tür mahlûk asla kızarmayı
bilmez.
Utanmasını
bilen hayvanlar da yok değildir.
Utanmayı
bilmek, toplum halinde yaşayan insanların birbirlerine karşı olan sevgi ve
saygının da gereklerindendir.
Toplumsal
düzenin sağlanması açısından kendiliğinden bir kısım kurallar gelişmiştir.
Kişilerin hareket ve davranışlarını düzenleyen bu kurallara biz örf, âdet,
gelenek ve görenek adlarını vermişiz. Geniş kapsamlı olarak “adap” dediğimiz; töre, yol, yordam,
yöntem anlamına gelen bildiğiniz bir kelime de var. Söz ve davranışlarda
herkesin beğendiği ve benimsediği yollar bütününe ise, “edep” denilmiş.
Terbiyeli,
uslu insanlara “edepli”; utanmaz,
sıkılmazlara da “edepsiz” denir. Edepsiz
insanlar, toplumda tepki görürler, genellikle dışlanırlar. Toplumu rahatsız
eden ve huzur bozan ağır davranışların önüne geçmek içinse, o toplumun
yöneticileri “yasa” koyarlar.
Yasalara uymayanlar için de, bildiğiniz gibi çeşitli yaptırımlar (cezalar)
uygulanır.
Toplumun
sahip olduğu adap ve edebe herkesin riayet etmesi, herkesin saygı göstermesi
halinde yasaların pek çoğuna ihtiyaç yoktur. Ne var ki,
bazı
insanlar; adap, edep, hatta yasalara karşı saygılı olma bir yana adeta suç
makinesi olmaktadırlar.
Bence
utanmayı unutanlar, insanlığını da gözden çıkarmış kişilerdir.
Bu
konuda Dostoyovski’nin şu sözünü de anımsatarak sözlerimi bitirmek istiyorum ;
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder