29 Ağustos 2015 Cumartesi
24 Ağustos 2015 Pazartesi
14 Ağustos 2015 Cuma
YABANCI SERMAYE
YABANCI SERMAYE
İsmail KARA
Sermaye=para, dünyada hiçbir sınır
tanımıyor artık. Her ülkeye rahatça girebiliyor, giriyor.
Globalleşme/küreselleşme süreci başladı
ve başta ekonomik yönden geri kalmış ülkelere batı sermayesi rahatça yayıldı.
Söz konusu ülkeler de ekonomilerini
geliştirebilmek için küresel sermayeye kucak açmak zorunda kaldı.
Türkiye de bu ülkelerden biri…
Öncelikle devlet tarafından yapılan
özelleştirme sırasında yabancı sermaye önemli ölçülerde ülkemizde bir hayli yer
aldı. Sonradan sonraya daha da bu yeri genişletti. Şöyle ki, 30.06.2006
tarihine kadar ülkede tam 13.340 yabancı sermayeli şirket oldu.
Yabancı sermaye, bazı yatırımlar
açısından ülke kalkınmasında olumlu sonuçlar doğuruyor. Bu sermayenin, üretim
alanında büyük rol oynaması kaydıyla… Bir kaynakta ülkedeki yabancı sermayenin
%53’ ünün imalat sektöründe yer aldığı iddia ediliyor ama, bu belli bir tarih
için verilen bir orandır. Durum, bugün için nedir? Bilemiyoruz. Çünkü, yeni bir
araştırmaya rastlamadık.
Fakat, biz genelde bir tüketim
toplumuyuz. Yabancı sermaye daha çok bu yönümüzden yararlanıyor. Diğer
ülkelerde üretilen ürünleri getirip ülkemizde satıyorlar. Yani, ülkemiz onların
bir nevi pazar yeri oluyor. Her yıl kârlarını da önemli ölçüde kendi ülkelerine
taşıyorlar.
Kimse babasının ya da hayır kurumlarının
hayrına çalışmaz. Hani bir lâf var ya “Bal
tutan, parmağını yalar” diye…
Yapılan açıklamalara göre yabancı
şirketler kârlarından resmî yollarla 2013 yılında 13,5 milyar doları, 2014
yılında da 13 milyar doları kendi ülkelerine transfer ettiler. Resmiyet dışında
kalan transferler de var ama bunları rakamsal olarak netleştirmek mümkün
olmuyor.
Gönül isterdi ki, bir ülke olarak kendi
kaynaklarımızı çok iyi işletip, başkalarının kredilerine, paralarına ihtiyaç
duymadan kendi yağımızla kavrulabilseydik, hatta kalkınmış ülkeler kervanına
katılabilseydik.
Ekonomik yönden gelişmiş ülke, güçlü
ülkedir.
Şimdi, Nazım Hikmet’in bir sözü geldi
aklıma; “Yabancı sermaye içeri, özgürlük
dışarı” diyordu.
Bu sözün ışığında bugün şunu da söylemek
mümkündür;
“Yabancı sermaye, ulusalcılığı da kısmen
sindirmiştir”.
Konuyu uzatmak mümkün ama bu günlük
sözlerimi noktalıyorum. Bir başka yazımızda yabancı sermaye konusunu tekrar
işleyebiliriz.
11 Ağustos 2015 Salı
DÜNYADA SAVURGANLIK
DÜNYADA SAVURGANLIK
İsmail KARA
Dünyada insanlar, birçok konuda aşırı
ve gereksiz harcama yapıyor.
Ayrıca bencillik duygusu, insancıl
duyguların da önüne geçiyor.
Hep “ben” diyor da insanoğlu, “biz”
demekten kaçınıyor. Küçücük çıkarlar için diğer insanları kırmaktan, üzmekten,
ezmekten bile çoğu zaman çekinmiyor. Oysa ki, teknik ve bilimsel alanlarda o
kadar büyük ilerleme kaydedilmiş. Buna paralel olarak insanî alanda da büyük
gelişmeler olmalıydı diye düşünüyorum. Şu çağda bırakın savaşları, hiçbir yerde
hiçbir zaman kavga bile olmamalı…
Her yerde herkes, birbiriyle dostça,
kardeşçe geçinmeli…
Gelir
dağılımı adil olmalı, hiç kimse aç açık kalmamalı.
Dünyanın hiçbir yerinde açlıktan,
hastalıktan hiçbir çocuk ölmemeli.
Hiçbir çocuk öksüz-yetim kalmamalı.
İnsanların mutluluğu yüzüne, gözüne
yansımalı.
Velhasıl dünya, tam yaşanılacak bir
dünya olmalı.
Hani cenneti anlatırlar ya bazen… İşte
öyle bir şey…
Fakat, bugün öyle mi? Biraz örnekler
verecek olursak her yıl ;
-Silah için harcanan para …………..: 1
trilyon 565 milyar dolar
-Makyaj
malzemesine…...................: 18 milyar dolar
-Avrupa ve ABD’de av hayvanı
mamasına harcanan………………..: 17 milyar
dolar
-Avrupa’da dondurma tüketimi……..: 11
milyar dolar
-Kuruvaziye seyahat harcamaları….: 14
milyar dolar
-Parfüme harcanan para……………: 15 milyar
dolar
-Yılda israf edilen gıda miktarı……..:
1.3 milyar ton
İnsanların, diğer insanlara karşı
ilgisizliği, sevgisizliği, düşüncesizliği ya da ticarî sömürü yüzünden;
-Yılda açlıktan ölen bebek sayısı…...:
10 milyon
-Şekerli ve gazlı içeceklerden
ölenlerin sayısı……………………….: 184.000
-Yetersiz beslenen insan
sayısı…….: 870 milyon
Oysa ki, yetersiz beslenmeyi önlemek
için gereken para 19 milyar dolar ki, sadece makyaj malzemesine harcanan para
buna kâfi geliyor.
Temiz içme suyu sağlamak için gereken
para ise 10 milyar dolar.
Biz diyoruz ki, “Şu çağda bırakın
savaşı, hiçbir yerde hiçbir zaman kavga bile olmamalı”. Fakat, silahlanma için yani
savaşlar için, yani insanları öldürmek için bir yılda harcanan para görüldüğü
gibi 1 trilyon 565 milyar dolar.
Şekerli ve gazlı içecekler, başta
çocuklarımız olmak üzere insan sağlığını tehdit ediyorsa; yerin dibine batsın
onların üretimi ve getirisi…
İnsanlığa zarar verici harcamalar
yarar, yarar verici harcamalara dönse; dünyada mutluluk biraz daha yaygın hale
gelecek, zamansız ve yersiz ölümler azalacak.
Dünyada her türlü vahşet, her tür
canavarlık son bulmalı; insanlar, insanlık erdemine yakışır bir şekilde
yaşamalı…
Büyük Atatürk’ü bir kere daha minnet
ve şükranla anıyorum. O ne demişti?
“Yurtta sulh, cihanda sulh”. (11 Ağustos 2015)
4 Ağustos 2015 Salı
EMEKLİLER ÇALIŞMASIN MI? (İsmail KARA)
EMEKLİLER ÇALIŞMASIN MI?
İsmail
KARA
Emekliler çalışsın mı, çalışmasın mı?
Devleti yönetenler emeklilerin çalışmasını
istemiyor sanırım. Çünkü, emekli olup çalışanlardan bir kısım kesintiler
yapılıyor.
Örneğin bir emeklinin kendine ait bir
işyeri varsa, maaşından %10 kesinti yapılıyor. Daha önce bu oran %15 iken
Temmuz 2015’te %10’a indirildi.
Küçük bir işyeri açmak isteyen ya da kendi
işinde çalışan emekliler bundan tedirgin… Bir emekli dinlenmek ister aslında,
çalışmak değil… Ama onu hayat şartları zorlarken ne yapsın?
Öte yandan bir emekli, bir işyerinde
ücretli çalışırsa; emekli aylığında bir kesinti olmaz ama aldığı ücretten %7,5
oranında destek pirimi kesilir. Ayrıca %23,5 ilâ %28,5 arasında işveren de
katkı payı öder. Yani en az %30 tl. prim ödenir. Peki, normalde (yani emekli
olmayan) bir işçinin ücreti için ne kadar prim ödeniyor? Bakalım;
Ücretliden kesilen prim oranı %14,
işveren katkı payı ise %20,5 ki toplamda (en az) %34,5 tl. prim ödeniyor.
25 yıldan fazla prim ödeyip emekli olan
ve çalışan kişi ile henüz emekli olmamış kişinin arasındaki prim farkı %4,5
dur. Bu durum ne kadar adil? Tartışılabilir.
Her ay Türk-İş ve Kamu-Sen tarafından
yoksulluk ve açlık sınırı konusunda raporlar yayınlanıyor. Örneğin Türk-İş’in
Haziran 2015 raporuna göre dört kişilik bir aile için açlık sınırı; 1.338 tl.,
yoksulluk sınırı ise; 4.357 tl.dır.
Emeklilik geliri yoksulluk sınırının
üstünde olanlar için söylenecek fazla söz yok… Fakat, devlet olarak emekline
hayat standartının çok altında, hatta açlık sınırının bile altında maaş
veriyorsan, onları zor şartlar altında yaşamaya mecbur ediyorsan; sorumlu zaten
sensin.
O zaman, bir şekilde kazanç sağlamaya
çalışan emeklinin önüne çeşitli engeller çıkarman da hakkaniyet ilkeleriyle
asla bağdaşmaz ve “Sayın emekli, sen artık çalışamazsın” demen doğru olmaz.
Üstelik çalışma gücü olan herkesin
çalışması, üretime ve ekonomiye katkı vermesi konusunda destek verilmeli,
yolundaki tüm engeller kaldırılmalıdır.
“Emekli çalısın mı, çalışmasın mı?”
sorusuna, kısaca yanıt verebildiğimi sanıyorum.
04.08.2015
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)