14 Ağustos 2015 Cuma

YABANCI SERMAYE

YABANCI SERMAYE
                                                                                     İsmail KARA
       Sermaye=para, dünyada hiçbir sınır tanımıyor artık. Her ülkeye rahatça girebiliyor, giriyor.
       Globalleşme/küreselleşme süreci başladı ve başta ekonomik yönden geri kalmış ülkelere batı sermayesi rahatça yayıldı.
       Söz konusu ülkeler de ekonomilerini geliştirebilmek için küresel sermayeye kucak açmak zorunda kaldı.
       Türkiye de bu ülkelerden biri…
       Öncelikle devlet tarafından yapılan özelleştirme sırasında yabancı sermaye önemli ölçülerde ülkemizde bir hayli yer aldı. Sonradan sonraya daha da bu yeri genişletti. Şöyle ki, 30.06.2006 tarihine kadar ülkede tam 13.340 yabancı sermayeli şirket oldu.
       Yabancı sermaye, bazı yatırımlar açısından ülke kalkınmasında olumlu sonuçlar doğuruyor. Bu sermayenin, üretim alanında büyük rol oynaması kaydıyla… Bir kaynakta ülkedeki yabancı sermayenin %53’ ünün imalat sektöründe yer aldığı iddia ediliyor ama, bu belli bir tarih için verilen bir orandır. Durum, bugün için nedir? Bilemiyoruz. Çünkü, yeni bir araştırmaya rastlamadık.
       Fakat, biz genelde bir tüketim toplumuyuz. Yabancı sermaye daha çok bu yönümüzden yararlanıyor. Diğer ülkelerde üretilen ürünleri getirip ülkemizde satıyorlar. Yani, ülkemiz onların bir nevi pazar yeri oluyor. Her yıl kârlarını da önemli ölçüde kendi ülkelerine taşıyorlar.
       Kimse babasının ya da hayır kurumlarının hayrına çalışmaz. Hani bir lâf var ya “Bal tutan, parmağını yalar” diye…
       Yapılan açıklamalara göre yabancı şirketler kârlarından resmî yollarla 2013 yılında 13,5 milyar doları, 2014 yılında da 13 milyar doları kendi ülkelerine transfer ettiler. Resmiyet dışında kalan transferler de var ama bunları rakamsal olarak netleştirmek mümkün olmuyor.
       Gönül isterdi ki, bir ülke olarak kendi kaynaklarımızı çok iyi işletip, başkalarının kredilerine, paralarına ihtiyaç duymadan kendi yağımızla kavrulabilseydik, hatta kalkınmış ülkeler kervanına katılabilseydik.
       Ekonomik yönden gelişmiş ülke, güçlü ülkedir.
       Şimdi, Nazım Hikmet’in bir sözü geldi aklıma; “Yabancı sermaye içeri, özgürlük dışarı” diyordu.
       Bu sözün ışığında bugün şunu da söylemek mümkündür;
       “Yabancı sermaye, ulusalcılığı da kısmen sindirmiştir”.
       Konuyu uzatmak mümkün ama bu günlük sözlerimi noktalıyorum. Bir başka yazımızda yabancı sermaye konusunu tekrar işleyebiliriz.
       Şimdilik hoşça kalın!
                            18.08.2015
        

11 Ağustos 2015 Salı

DÜNYADA SAVURGANLIK

      DÜNYADA SAVURGANLIK
                                                                  İsmail KARA
         Dünyada insanlar, birçok konuda aşırı ve gereksiz harcama yapıyor.
         Ayrıca bencillik duygusu, insancıl duyguların da önüne geçiyor.
         Hep “ben” diyor da insanoğlu, “biz” demekten kaçınıyor. Küçücük çıkarlar için diğer insanları kırmaktan, üzmekten, ezmekten bile çoğu zaman çekinmiyor. Oysa ki, teknik ve bilimsel alanlarda o kadar büyük ilerleme kaydedilmiş. Buna paralel olarak insanî alanda da büyük gelişmeler olmalıydı diye düşünüyorum. Şu çağda bırakın savaşları, hiçbir yerde hiçbir zaman kavga bile olmamalı…
         Her yerde herkes, birbiriyle dostça, kardeşçe geçinmeli…
         Gelir dağılımı adil olmalı, hiç kimse aç açık kalmamalı.
         Dünyanın hiçbir yerinde açlıktan, hastalıktan hiçbir çocuk ölmemeli.
         Hiçbir çocuk öksüz-yetim kalmamalı.
         İnsanların mutluluğu yüzüne, gözüne yansımalı.
         Velhasıl dünya, tam yaşanılacak bir dünya olmalı.
         Hani cenneti anlatırlar ya bazen… İşte öyle bir şey…
         Fakat, bugün öyle mi? Biraz örnekler verecek olursak her yıl ;
         -Silah için harcanan para …………..: 1 trilyon 565 milyar dolar
         -Makyaj malzemesine…...................: 18 milyar dolar
         -Avrupa ve ABD’de av hayvanı
          mamasına harcanan………………..: 17 milyar dolar
         -Avrupa’da dondurma tüketimi……..: 11 milyar dolar
         -Kuruvaziye seyahat harcamaları….: 14 milyar dolar
         -Parfüme harcanan para……………: 15 milyar dolar
         -Yılda israf edilen gıda miktarı……..: 1.3 milyar ton
         İnsanların, diğer insanlara karşı ilgisizliği, sevgisizliği, düşüncesizliği ya da ticarî sömürü yüzünden;
         -Yılda açlıktan ölen bebek sayısı…...: 10 milyon
         -Şekerli ve gazlı içeceklerden
          ölenlerin sayısı……………………….: 184.000
         -Yetersiz beslenen insan sayısı…….:  870 milyon
         Oysa ki, yetersiz beslenmeyi önlemek için gereken para 19 milyar dolar ki, sadece makyaj malzemesine harcanan para buna kâfi geliyor.
         Temiz içme suyu sağlamak için gereken para ise 10 milyar dolar.
         Biz diyoruz ki, “Şu çağda bırakın savaşı, hiçbir yerde hiçbir zaman kavga bile olmamalı”. Fakat, silahlanma için yani savaşlar için, yani insanları öldürmek için bir yılda harcanan para görüldüğü gibi 1 trilyon 565 milyar dolar.
         Şekerli ve gazlı içecekler, başta çocuklarımız olmak üzere insan sağlığını tehdit ediyorsa; yerin dibine batsın onların üretimi ve getirisi…
         İnsanlığa zarar verici harcamalar yarar, yarar verici harcamalara dönse; dünyada mutluluk biraz daha yaygın hale gelecek, zamansız ve yersiz ölümler azalacak.
         Dünyada her türlü vahşet, her tür canavarlık son bulmalı; insanlar, insanlık erdemine yakışır bir şekilde yaşamalı…
         Büyük Atatürk’ü bir kere daha minnet ve şükranla anıyorum. O ne demişti?
         “Yurtta sulh, cihanda sulh”. 
                           (11 Ağustos 2015)







4 Ağustos 2015 Salı

EMEKLİLER ÇALIŞMASIN MI? (İsmail KARA)

     EMEKLİLER ÇALIŞMASIN MI?
                                                                                          İsmail KARA
       Emekliler çalışsın mı, çalışmasın mı?
       Devleti yönetenler emeklilerin çalışmasını istemiyor sanırım. Çünkü, emekli olup çalışanlardan bir kısım kesintiler yapılıyor.
       Örneğin bir emeklinin kendine ait bir işyeri varsa, maaşından %10 kesinti yapılıyor. Daha önce bu oran %15 iken Temmuz 2015’te %10’a indirildi.
       Küçük bir işyeri açmak isteyen ya da kendi işinde çalışan emekliler bundan tedirgin… Bir emekli dinlenmek ister aslında, çalışmak değil… Ama onu hayat şartları zorlarken ne yapsın?
       Öte yandan bir emekli, bir işyerinde ücretli çalışırsa; emekli aylığında bir kesinti olmaz ama aldığı ücretten %7,5 oranında destek pirimi kesilir. Ayrıca %23,5 ilâ %28,5 arasında işveren de katkı payı öder. Yani en az %30 tl. prim ödenir. Peki, normalde (yani emekli olmayan) bir işçinin ücreti için ne kadar prim ödeniyor? Bakalım;
       Ücretliden kesilen prim oranı %14, işveren katkı payı ise %20,5 ki toplamda (en az) %34,5 tl. prim ödeniyor.
       25 yıldan fazla prim ödeyip emekli olan ve çalışan kişi ile henüz emekli olmamış kişinin arasındaki prim farkı %4,5 dur. Bu durum ne kadar adil? Tartışılabilir.
       Her ay Türk-İş ve Kamu-Sen tarafından yoksulluk ve açlık sınırı konusunda raporlar yayınlanıyor. Örneğin Türk-İş’in Haziran 2015 raporuna göre dört kişilik bir aile için açlık sınırı; 1.338 tl., yoksulluk sınırı ise; 4.357 tl.dır.
        Emeklilik geliri yoksulluk sınırının üstünde olanlar için söylenecek fazla söz yok… Fakat, devlet olarak emekline hayat standartının çok altında, hatta açlık sınırının bile altında maaş veriyorsan, onları zor şartlar altında yaşamaya mecbur ediyorsan; sorumlu zaten sensin.
         O zaman, bir şekilde kazanç sağlamaya çalışan emeklinin önüne çeşitli engeller çıkarman da hakkaniyet ilkeleriyle asla bağdaşmaz ve “Sayın emekli, sen artık çalışamazsın” demen doğru olmaz.  
        Üstelik çalışma gücü olan herkesin çalışması, üretime ve ekonomiye katkı vermesi konusunda destek verilmeli, yolundaki tüm engeller kaldırılmalıdır.
        “Emekli çalısın mı, çalışmasın mı?” sorusuna, kısaca yanıt verebildiğimi sanıyorum.
                            04.08.2015