30 Kasım 2014 Pazar
27 Kasım 2014 Perşembe
MEDYANIN ROLÜ
MEDYANIN
ROLÜ
İsmail
KARA
Dünyanın her ülkesinde olduğu gibi
ülkemizde de medyanın; siyasal, sosyal ve ekonomik alandaki rolü oldukça
büyüktür.
Yeni bir ürünün gazete ve
televizyonlarda reklamı yapıldığında, nasıl hemen arandığını herkes bilir. Bu
bile piyasayı, dolayısıyla ekonomiyi az çok etkilemektir. Aslında
yine yeni ürünlerin üretim ve pazarlamasından farksız olan moda, medya
üzerinden pazarlar yaratır.
Siyasî kuruluşlar kendi duyuru ve
reklamlarını yapabilmek için medyayı kullanır.
Medyadaki
tanıtımlarıyla amaçlarına ulaşmaya çalışırlar. Onlar için medya bir nevi
silahtır. Muhtelif ülkelerde, bazı zamanlarda bu nedenle siyasal iktidarlarca
medya ele
geçirilerek yandaş yayınlar yaptırılır.
İktidar aleyhine yayın yapan
kuruluşların önü kesilir, maddi ve manevi destekten
yoksun
bırakılmaya çalışılır. Bunun dışında değişik cezalara çarptırılır. Osmanlının
son döneminde Sultan Abdulhamid zamanında padişah aleyhine hiçbir gazete yayın
yapamaz hale getirilmiştir.
Aynı şeyler, son yıllarda ülkemizde de
bir hayli yaşandı.
Oysa ki, medyanın her üyesi, kendini
iyi bir okul olarak algılamalı, toplumsal değerlere saygılı olmak şartıyla; tüm
doğruları yansız bir biçimde duyurabilmelidir.
Büyük Önder Atatürk konuyla ilgili
olarak şunları söylemiştir;
“Gazeteciler gördüklerini,
düşündüklerini, bildiklerini samimiyetle yazmalıdır”.
“Gazeteciler kanunun ve kamunun
yararlarının aksine işlemlere tanık ve bilgi sahibi olduklarında gerekli
yayında bulunmalıdır”.
“Cumhuriyet devrinin kendi zihniyet ve
ahlâkı ile donanmış basınını, yine ancak Cumhuriyetin kendisi yetiştirir”.
“Yayıncılık hiçbir sebeple baskı ve
nüfuza tabi tutulamaz”.
Atatürk’ün bu sözlerinden sonra dünyaca
tanınmış bazı kişilerin sözlerine de değinelim;
“Basın
hürriyeti kalkarsa, vicdan, eğitim, konuşma hürriyetleri de kalkar”.
(Roosevelt)
“Basın
hürriyeti, öteki hürriyetlerin emniyet sübabıdır; diktatör hükümetlerden başka
hiçbir kuvvet onu kısamaz” (George Mason)
“Meclis,
konuşma ve basın hürriyetlerini kısan kanunlar yapamaz” (ABD Anayayası)
Günümüzde
medyanın hemen hemen yaşantımızın her alanına olan etkileri asla küçümsenemez.
Onun için tekrar diyorum ki, medyanın her dalı bir okuldur. Bu okullar, esas
desteğini aldıkları topluma hizmeti gaye edinmelidir.
Hiçbir yayın organı, çıkar amacıyla
şunun bunun maşası-kuklası olmaksızın bulundukları topluma daima ama daima
gerçekleri yansıtmalıdır.
Aksine hareket edenler belki, belli bir
süre için iyi nefes alabilirler. Ama yaptıkları
topluma
büyük bir ihanettir.
İhanet edenler ise (hainlerse),
vakti-saati gelince (er geç) cezasını çekerler.
2 Kasım 2014 Pazar
21 Ekim 2014 Salı
CUMHURİYET
KALE
İÇERİDEN YIKILIR
İsmail KARA
Artık dünyada sıcak savaşların yerini,
soğuk savaşlar almıştır. Silahların kullanımı, son çare olarak planlanmaktadır.
En belirgin olarak bunu, BOP Projesinin
uygulanmasında görüyoruz.
Büyük Ortadoğu Projesi, Amerika’nın uzun
yıllar önce hazırladığı ve son yıllarda uygulamaya başladığı bir proje olup,
ulaşmak istediği başlıca hedefleri şunlardır;
1-Ortadoğu’da kendine rakip olabilecek
olası güçleri yok etmek, kendilerine göre var olan İslami Terör (!)
örgütlerinin faaliyetlerini önlemek ve rakipsiz gördüğü askeri gücü ve
teknolojisi ile bölgeyi kontrolü altında tutmak;
2-Bölgede bulunan petrol ve doğalgaz
kaynaklarını denetimine almak, onların yataklarına serbestçe erişebilmek;
3-İsrail’in güvenliğini sağlamak;
4-Avrupa ülkeleri, Çin ve Japonya gibi
ülkelerin bölgeye girmesini önlemek;
ABD’nin güvenlikten sorumlu danışmanı
(ki, sonradan dışişleri bakanı da oldu) Condoleezza Rice 7 Ağustos 2003 de
Washington Post Gazetesinde yayınladığı “Ortadoğu’yu Dönüştürmek” başlıklı
yazısında “Fas’tan Basra Körfezi’ne kadar Ortadoğu’da bulunan 22 devletin
rejiminin, sınır ve haritalarının değiştirileceğini, Türkiye’nin de bunların
içinde olduğunu” vurguladı.
Bundan sonra ne olduğuna dikkat ettiniz
mi?
Ortadoğu ülkelerinde iç karışıklıklar
çıkarıldı. Çeşitli ayrımcı unsurlar körüklendi.
Daha
sonra da bir tarafa destek verme ya da demokrasiyi sağlama bahaneleri ile
silahlı güçleri de kullanarak maksada ulaşmaya çalıştılar. Kendi yandaşlarını o
ülkelerin yönetiminde söz sahibi yaparak, karşıt olanları da tasfiye etmeye başladılar.
Türk tarihine bakıldığında görülüyor
ki, sıcak savaşlarda çok üstün olan ve yenilgi bilmeyen eski Türk devletlerinin
çoğu; “Kale içten yıkılır” taktikleri kullanılarak çeşitli entrikalarla içten
çökertilmiştir.
Bunu, batılı ülkeler de çok iyi
öğrendiler ve istemedikleri ülkelere karşı kullanıyorlar.
Türkiye devletinin yetkilileri,
Miss.Rice’nin yukarıda değinilen yazısını daima göz önünde tutmalı ve Türkiye
BOP Savaşından ya da bataklığından mutlaka galip çıkarılmalıdır.
5 Ekim 2014 Pazar
DOĞU TÜRKİSTAN'DA GÖZYAŞLARI DİNMİYOR
BİZLER BAYRAM YAPIYORUZ. DOĞU TÜRKİSTAN'DA TÜRK KARDEŞLERİMİZİN; KAN VE GÖZYAŞI DİNMİYOR. DÜNYADAKİ BARIŞ YANLISI ÖRGÜTLER SÜKÛT İÇİNDE,,, BARIŞ VE DEMOKRASİ (!) YANLISI DEV ÜLKELER ORALI DEĞİL. ZALİMİN ZULMÜ KARŞISINDA ONLAR YAPAYALNIZ KALMIŞ DURUMDALAR.
24 Eylül 2014 Çarşamba
İNTERNETLE DOLANDIRICILIK (2)
İNTERNETLE DOLANDIRICILIK (2) İsmail KARA
Geçenlerde internet dolandırıcılığı
konusunda bir yazı yazmıştım.
O yazımda kendimin de nasıl
dolandırıldığını anlatmıştım.
Çok güzel bir web sitesi adresime
gelmişti. İnceledim ve güven verici buldum. Güya Samsun Galaxy s5 cep telefonu,
ilk 150 kişiye, tanıtım amacıyla 99 tl.ye gönderiliyordu. Sipariş için
tıkladık. Ertesi günü cep telefonumdan arandım ve falan gün filan postanesinden
telefonu alabileceğim söylendi.
Anılan zamanda ödemeyi yapıp paketi aldım
ve açtım. İçinden cep telefonu yerine 10 tl. değerinde bir kulaklık çıktı Bunu şair arkadaşım emekli banka müdürüne
anlatınca güldü ve dedi ki, “Onu da kulağına küpe olsun diye göndermişler”.
Bu olay yalnız benim değil, herkesi
kulağına küpe olsun.
Ben boş durmadım. O web sitesinin
fotoğrafıyla, gönderenin cep telefonu, isim ve adres bilgilerini içerir bir
şikâyet dilekçesiyle Cumhuriyet Savcılığına başvurdum.
Savcı bey, ifademi de aldı. O sırada
sordu; “Bu telefonun piyasa fiyatı nedir” diye… Ben, bilmiyorum dedim. “Hiç mi fiyat kıyaslaması yapmadınız?”
diye sordu.
Böyle durumlarda fiyat kıyaslaması
yapmamız gerekiyor. Arada büyük bir farklılık varsa, kendi kendimize diyeceğiz
ki, “Bunda bir mokluk var”.
Özetle,
ben safça hareket etmişim.
Açıkça yazıyorum bu satırları, siz de
böyle saflık yapmayın diye…
Aradan
kısa bir süre geçti. Aynı reklamı yine e postamda gördüm. Bu kez değişik şey
şuydu; fiyat 99 tl. yerine 199 tl. idi.
Savcı bey de zımmen beni suçluyordu;
“Kıyaslamadın mı” derken…
Ama
dolandırıcılar da meydanı boş buluyor ve böyle azıtıyorlar. Hani, nerdeyse
bazıları hırsızı değil, mal sahibini suçlayacaklar.
Benim 100 tl. bir kere gitti. Giden
gelseydi, dedem de gelirdi. Ona yanmam da, dolandırıcının oyuna devam etmesine
yanarım.
Yok mu böyle şerefsizlere “Durrr” diyecek
yetkililer?
Koskoca Türkiye’de herhalde bir saftirik
ben değilimdir.
İşte o web sitesi :
İNTERNETLE DOLANDIRICILIK
İsmail KARA
Ülkemizde, bir hayli
dolandırıcı var.
Bu konuda birçok
gazete, radyo ve TV haberlerini görmekteyiz.
İnternetin ortaya
çıkması ve kullanıcı sayısının artmasıyla
dolandırıcılık sahası
biraz daha genişlemiş oldu.
Bu gün ben de
dolandırıldım.
Üç gün önce
internette gördüğüm güzel ve güven veren
bir reklama aldandım.
“Samsun Galaksy”
telefon 99 tl. Sipariş bölümünü doldurdum.
“Üç gün sonra ürün
elinizde olacak” denildi.
Gerçekten üç gün
sonra Ankara Demetevler PTT’den ödememi
yaparak gönderiyi
aldım. Paketi açtığımda, içinden 10-25 tl.
değerinde bir
kulaklık çıktı.
Dönüp PTT
yetkilisiyle görüştüm, durumu izah edip, iade
etmek istediğimi
belirttim. Dediler, “iade etseniz dahi, parayı
geri ödememiz mümkün
değil”. O zaman iade etmek de
anlamsız oluyor.
Evime döndüm ve olayı
mahallin “Tüketici Hakları” dairesine,
Emniyet Müdürlüğü
Dolandırıcılık Dairesine bildirmeye
karar verdim.
Bunları yapacağım ki,
başkalarının da üzülmesini, internete
güvenle ürün siparişi
vererek cebinin yanmasını, bir nebze de
olsa önlemiş olayım.
*
Babanın evlatlarına,
Çocukların anne ve
babalarına güven duymadığı bir zamandayız.
Değil mi?
Peki, başkalarına
nasıl güveneceğiz?
Hele alış-veriş
ortamında; bir ürünü yakından görmeden
almak için hangi
doğruları bulacağız?
Tamam !
Benim gibi parasını
vereceğiniz, bir koliyi her hangi bir
taşıyıcı aracılığı
ile aldınız. İçinden civciv mi çıkacak,
kuş mu çıkacak,
önceden bilme imkânınız var mı? Yok.
*
Bir ticaret
şirketinin şöyle reklamlarını görüyoruz;
“Bakmadan almam”
“Görmeden almam”
Bu sözler şimdi bana
nedense, çok ama çok doğru geliyor.
Evet dostlar !
Bakmadan, görmeden
almayın !
Benim gibi de
aldanmayın !
3 Ağustos 2014 Pazar
TÜRK VE MÜSLÜMAN KİMLİĞİ
TÜRK VE MÜSLÜMAN KİMLİĞİ
Türk Kimliği :
Türk
olmak; sadece nüfus belgesinde T.C. yazan
kişi
Türk değildir.
Türk
olmak; bunu yüreğinde, beyninde hissetmektir.
Türk
olmak; Türk örf ve geleneklerini, Türk kültürünü
yaşamak
ve yaşatmaktır.
Türk
olmak; mert ve cesur olmaktır.
Türk
olmak; vaadinde durmak, sözünden dönmemek,
hiç
kimseyi aldatmamak, kandırmamaktır.
Türk
olmak; yalandan, dolandan, hırsızlıktan, arsızlıktan
uzak,
dürüst ve dosdoğru olmaktır.
Türk
olmak; vatanını, milletini, bayrağını, atasını sevmektir.
Türk
olmak; küçüklerine sevgide, büyüklerine saygıda
kusur
etmemektir.
Türklükle
hiç ilgisi olmayanlar (başta pek çok Ermeni
ve
Yahudi), Türk adlarını almışlar ve sözde Türk geçinir
olmuşlardır.
Türk adı almakla da, asla Türk olunamaz.
Özetle
Türk olmak; tam bir Türk olarak yaşamaktır.
*
Müslüman Kimliği :
Müslüman
olmak; sevgiyle yola çıkmak, tüm insanlara,
hayvanlara,
diğer canlılara, özetle her yaratılana
sevgiyle
bakmaktır.
Müslüman
olmak; Allah’ın emirlerine ve Hz.Muhammed’in
hadislerine
uygun hareket etmektir.
Müslüman
olmak; son derece dürüst ve güvenilir olmaktır.
Müslüman
olmak; asla yalan söylememek, hiçbir zaman
doğruluktan
ayrılmamaktır.
Müslüman
olmak; “İnsan, insanın kardeşidir” ilkesine
bağlı
olmaktır.
Müslüman
olmak; insana ya da her hangi yaratılana, eza, cefa
etmemektir.
Müslüman
olmak; Allah’ı anarak, bir başka Müslüman’ı ya da
insanı
katletmemektir.
Sözde
“Ben Müslüman’ım” demekle de Müslüman olunmaz.
Müslümanların
çok kullandığı Recep, Şaban, Ramazan,
Ali,
Muhammed, Hasan, Hüseyin, Ahmet vb… adlarıyla
anılmakla
da kimse Müslüman olamaz.
Özetle
Müslüman olmak; insanlığı, insanca yaşamaktır.
İsmail KARA
4 Mart 2014 Salı
U T A N M A K (Yazı - İsmail Kara)
U T A N M A
K
Utanmak,
insanlara mahsus bir davranış biçimidir.
İster
istemez yapılan yanlış veya hatalı hareketlerimizi, daha sonra fark ederiz.
Pişmanlığımızı ya sözlerimizle ifade ederiz, ya da rengimizle…
Böyle
durumlarda genellikle yüzümüz kızarır.
“Kızarmasını bilen ve
kızarabilen tek mahlûk insandır”.
Bilerek
ve isteyerek yapılan olumsuz hareket ve davranışlarda, kimsenin yüzü kızarmaz.
Çünkü, kişi bunları zaten sebep-sonuç ilişkilerini bilip gözeterek yapmıştır.
Olumsuz, kötü davranışları yapmaya alışık olanın yüzü, tükürseniz dahi
değişmez. Üstüne üstlük bir de “eyvallah” der. Yani bu tür mahlûk asla kızarmayı
bilmez.
Utanmasını
bilen hayvanlar da yok değildir.
Utanmayı
bilmek, toplum halinde yaşayan insanların birbirlerine karşı olan sevgi ve
saygının da gereklerindendir.
Toplumsal
düzenin sağlanması açısından kendiliğinden bir kısım kurallar gelişmiştir.
Kişilerin hareket ve davranışlarını düzenleyen bu kurallara biz örf, âdet,
gelenek ve görenek adlarını vermişiz. Geniş kapsamlı olarak “adap” dediğimiz; töre, yol, yordam,
yöntem anlamına gelen bildiğiniz bir kelime de var. Söz ve davranışlarda
herkesin beğendiği ve benimsediği yollar bütününe ise, “edep” denilmiş.
Terbiyeli,
uslu insanlara “edepli”; utanmaz,
sıkılmazlara da “edepsiz” denir. Edepsiz
insanlar, toplumda tepki görürler, genellikle dışlanırlar. Toplumu rahatsız
eden ve huzur bozan ağır davranışların önüne geçmek içinse, o toplumun
yöneticileri “yasa” koyarlar.
Yasalara uymayanlar için de, bildiğiniz gibi çeşitli yaptırımlar (cezalar)
uygulanır.
Toplumun
sahip olduğu adap ve edebe herkesin riayet etmesi, herkesin saygı göstermesi
halinde yasaların pek çoğuna ihtiyaç yoktur. Ne var ki,
bazı
insanlar; adap, edep, hatta yasalara karşı saygılı olma bir yana adeta suç
makinesi olmaktadırlar.
Bence
utanmayı unutanlar, insanlığını da gözden çıkarmış kişilerdir.
Bu
konuda Dostoyovski’nin şu sözünü de anımsatarak sözlerimi bitirmek istiyorum ;
21 Ocak 2014 Salı
YAKINMALAR!...
YAKINMALAR TÜKENMİYOR
İsmail KARA
İnsanlığın evrimine katkıda bulunan sanatçı ve düşünürler,
yaşadıkları dönemi ve toplumu zaman zaman acımasızca eleştirmişlerdir.
Aşağıda
değineceğimiz eleştiriyi lütfen okuyun!
100 yıl önce ;
Dönemin Osmanlı toplumunu ve basınını eleştiren ve Cevdet
Kudret tarafından sadeleştirilen bu metin, Muallim Dergisi’nin 2.cilt 14
sayısında yayımlanmıştır. 1867-1915 yılları arasında yaşayan Tevfik Fikret, bu
metni 2 Şubat 1908 tarihinde, günümüzden yaklaşık yüzyıl önce yazmıştır.
Namuslu geçiniyor, alçak
yaşıyorlar
“En yakın arkadaşlarımın arasında, sokağa çıplak çıkmış bir
adam duygusuyla titriyorum; herkesin vicdanı kapalı, örtülü; yalnız ben çıplak!
Herkes hiç olmazsa kıafetlerle -ne diyeyim- mayasını örtüyor; herkes zamanın
alçaklık süslerine bürünebiliyor; herkes namuslu geçinerek alçak yaşamanın
kolayını buluyor; herkes bu rezalet havasında nefes alabilmek için bir
kolaylığa, bir çareye, bir büyüye sahip…İşte kalem namusu, basın namusu, edebiyat
namusu…
O da öldü, o da çiğnendi. Gazetesinde bir jurnal sureti basamayanlar artık gazeteci sayılamıyor.
O da öldü, o da çiğnendi. Gazetesinde bir jurnal sureti basamayanlar artık gazeteci sayılamıyor.
“Bilir misiniz, bu zamanda namus, kılıfını kemirir bir
cevherden başka bir şey değil… Size koşuyorum; elbette siz beni anlar, benimle
ağlarsınız.
Bayramın ilk günlerinden beri damarlarımın içinde bir kızgınlık zehiri dolaşıyor, kanımı kemiriyor; burada artık herkesin benden ürktüğünü, kaçmak istediğini görüyorum.
Bayramın ilk günlerinden beri damarlarımın içinde bir kızgınlık zehiri dolaşıyor, kanımı kemiriyor; burada artık herkesin benden ürktüğünü, kaçmak istediğini görüyorum.
“Herkes edepsizliğe hak veriyor; bana diyorlar ki; zaman
haklıdır,akıllıdır; sen budalasın” Allahaşkına siz öyle yapmayın, siz bari
deyiniz ki; sen budalasın; fakat zaman haklı, akıllı değildir”.
“Yeisimin derecesini düşünemezsin, kardeşim, kendimi taşlara
çarpacağım geliyor. Fakat hani benim yurtsever kanımla kirlenecek bir temiz
taş”.
400 yıl önce;
William Shakespeare tarafından yazılan ve Can Yücel’in
çevirdiği bu sone Adam Yayınları’nın “Her Boydan” adlı kitabında
yayımlanmıştır. 1564-1616 yılları arasında yaşayan Shakespeare, bu sonesinde,
yaklaşık 400 yıl önceki İngiliz toplumunu eleştirmektedir.
Ayaklar altında insan onuru
Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye eğri çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’e,
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama
Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)